Suriye İç Savaşının Kısa Tarihi
- Hasan Bakır
- 12 Ağu
- 4 dakikada okunur

Osmanlı Devletinin parçalanmasıyla Fransız mandasında kalan Suriye, 17 Nisan 1946 tarihinde son Fransız askerinin çekilmesiyle birlikte “Suriye Cumhuriyeti” adıyla bağımsızlık kazanmıştır. (Şen,2016, s.46). Bu süreçte entelektüel bir oluşum olarak ortaya çıkan ve Türkçe karşılığı “diriliş” olan Baas Partisi, Ortodoks bir Hıristiyan olan Mişal Eflak ve Sünni olan Selahattin Bitar öncülüğünde 7 Nisan 1947’de kurulmuştur. Ortadoğu’daki dağınık Arap nüfusunu tek çatı altında toplayarak tek bir Arap devleti kurmayı hedefleyen “Panarabizm” ideolojisi etrafında toplanmışlardır.
Bu dönemde Mısır kıralı Cemal Abdunnasır’ın Süveyş krizinde “anti-emperyalist” ve milliyetçi tutumu; Suriye, Lübnan, Ürdün gibi bölge ülkelerini de etkilemiştir. Neticede 1958 yılında Suriye ve Mısır birleşerek Birleşik Arap Cumhuriyetini (BAC) kurmuştur. Fakat Abdunnasır’ın "koşulsuz ve tam birlik, bütün partilerin kapatılması, Suriye Ordusu'nun politikadan uzak durması" gibi şartları bu birlikteliğin kısa ömürlü olmasına neden olmuştur.
28 Eylül 1961’de yapılan darbeyle birlik dağılır ve Suriye yönetimine Nazım Kutsi getirilir. 8 Mart 1963’te yapılan darbeyle de bilinen anlamda Baas darbesi gerçekleşmiş olur.[1] 1967 yılında yapılan ve “Altı Gün Savaşı” olarak bilinen Arap-İsrail savaşında Suriye’de ağır yenilgi almıştır. Savaşın sonucu sosyal ve siyasi alanda huzursuzluklara neden olmuştur. 12 Mart 1971 Hafız Esed bu yenilgiden iktidarı sorumlu tutarak bir darbe yapmış ve iktidara gelmiştir (Şen,2016).
Hafız Esed, iktidara gelişinin ardından muhaliflerini hızlı bir şekilde tasfiye etmiş ve ordu ve siyasette reformlar yaparak kritik noktalara azınlıkta olan Nusayrileri yerleştirmiştir. Sünni çoğunluğa karşı Alevi, Dürzi ve Hristiyan gibi azınlıkları desteklemesi Sünni cemaatlerde huzursuzluk yaratmıştır. Hükümetin Sünni çoğunluklara karşı politikalarından ötürü Sünni toplum, 1982 yılında Baas rejimine karşı Hama merkezli bir ayaklanma başlatmıştır. Baas rejiminin Hama’yı kuşatması ve ağır bombardımanı sonucu bu ayaklanma kanlı bir şekilde bastırılmıştır. Abdulkadir Şen’in (2016) aktardığı bilgiye göre, isyanların bastırılmasında en az 40 bin insan öldürülmüştür.
Hafız Esed’in 17 Temmuz 2000 tarihinde ölümü üzerine Londra’da tıp eğitim gören Beşşar Esed Suriye’ye dönerek Baas yönetiminin başına geçmiştir. Beşşar iktidara geldiğinde, babası Hafız Esed’e göre daha ılımlı sayılabilecek politikalar izlemiştir. Mezze Hapishanesini kapatarak tutuklu muhaliflerin büyük kısmını serbest bırakmıştır. Beşşar’ın bu tutumu muhaliflerde bir umut olarak kendini gösterse de Baas taraftarlarında bu tutumun muhalefeti güçlendireceği endişesini oluşturmuştur. Nitekim Beşşar Esed, ılımlı gibi gözüken politikalarına rağmen babası Hafız Esed döneminden kalan baskıcı uygulamalara da devam etmiştir.[2]

Tunuslu seyyar satıcı olan Muhammed Buazizi’nin kendini ateşe vermesiyle başlayan ve Arap Baharı olarak adlandırılan eylemler, kısa sürede Suriye’yi de içine alarak Ortadoğu’da yayılmıştır. Mart 2011’de Dera’da[3] Beşşar Esed aleyhine duvara yazı yazan çocukların tutuklanıp işkenceyle öldürülmesi sonucu Dera halkı protestolara başlamıştır. Abdulkadir Şen’e göre (2016), barışçıl başlayan gösteriler Baas rejiminin silahla bastırmaya çalışması üzerine bir iç çatışmaya dönmüştür.

Baas rejimini iç savaşın başlangıcında Çin, Rusya, Küba, Venezüella İran ve Şii milis güçler desteklemiştir. Rusya bu yardımları ileri götürerek Baas rejiminin daveti üzerine 30 Eylül 2015 tarihinde Suriye iç savaşına dâhil olarak savaşın seyrini değiştirdi. Muhalif tarafı ise görünüşte ABD, İngiltere, Fransa, AB ülkeleri, Türkiye ve Katar desteklemekteydi (Şen, 2016). Bu ülkelerin farklı çıkarlarından ötürü farklı grupları desteklemesi savaşı bitirmek yerine daha da derinleştirmesine neden olmuştur.
Merkezi Irak olan Irak ve Şam İslam Devleti’nin (IŞİD) 2013 yılında Suriye iç savaşına dâhil olarak; hem rejim güçleriyle hem de muhalif güçlerle çatışmak suretiyle Suriye ve Irakta toprak kazanmaya başlamıştır. IŞİD’in ele geçirdiği bölgelerde yapmış olduğu toplu infazlar ve Batı ülkelerinde yapmış olduğu saldırılar ABD öncülüğündeki uluslararası koalisyonun 2014 yılında IŞİD’e müdahale etmesine neden olmuştur.
Bu süreç içerisinde yaklaşık 13 milyon insan yerinden edilmiş ve sığınmacı haline gelmiştir[4]. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (UNHCR) Haziran 2024 tarihli “Global Trends: Forced Displacement in 2024” raporuna göre 6,4 milyon Suriyeli ülke dışına göç etmiştir. Yine aynı rapora göre mültecilerin çoğunluğu anavatana sınır ülkelere sığınmıştır[5]. Bu verilere göre göç dalgasından en çok etkilenenler komşu ülkeler olmuştur. Mülteciler Derneğinin, Göç İdaresi Başkanlığına dayandırdığı bilgiye göre; Türkiye’de 2024 yılı itibari ile 3 milyon 96 bin 157 kayıt altına alınmış geçici koruma statüsünde Suriyeli vardır.[6]
Artan mülteci sayısı, IŞİD saldırıları ve sınırlarında oluşan PKK/PYD devleti Türkiye’yi harekete geçirmiş ve hem mültecilerin güvenli bir şekilde geri dönüşünün sağlanabileceği tampon bir bölge oluşturmak, hem de sınırlarında oluşan PKK/PYD ve IŞİD unsurlarını yok etmek adına askeri operasyonlar gerçekleştirmiştir. 24 Ağustos 2016 tarihinde Fırat Kalkanı Harekâtı, 20 Ocak 2018 Zeytin Dalı Harekâtı, 9 Ekim 2019 Barış Pınarı Harekâtı ve son olarak İdlib’teki muhalif unsurları korumak ve yeni bir göç dalgasını engellemek adına 27 Şubat 2020’de Baas unsurlarına karşı yapmış olduğu Bahar Kalkanı Harekâtı[7].
Bahar Kalkanı Harekâtı, Baas ve müttefiklerine ağır kayıplar verdirerek Baas rejiminin İdlip operasyonunu durdurmaya zorlamıştır. Türkiye bu operasyonla İdlibi gerginliği azaltma bölgesi olarak ilan etmiş ve 4 sene süren görece barış dönemi başlamıştır. Bu operasyonlarda Baas rejimi ve muhalif unsurlar ağır kayıplar verdiği için uzun süre barışı bozamamışlardır.
24 Şubat 2022 yılında Rusya’nın Ukrayna’ya savaş ilan etmiş ve askeri mevcudiyetinin büyük bir kısmını Ukrayna cephesine kaydırmıştır. Hamas’ın 7 Ekim 2023 yılında İsrail’e saldırması ve akabinde başlayan çatışmalarda İran-Hizbullah ve İsrail arasındaki gerginliği tırmandırmıştır. İsrail hem İran içinde, hem Suriye ve Lübnan’da İran destekli güçleri hedef almıştır. Bu saldırılarda kurmay kadrosunun büyük bir kısmını kaybeden İran ve Hizbullah, Suriye’deki varlığını azaltmak durumunda kalmıştır. Bunu fırsat bilen muhalif unsurlar Heyet Tahrir Şam (HTŞ) öncülüğünde operasyon başlatarak 12 günlük süren çatışmalar neticesinde 8 Aralık 2024’te 53 yıllık Esed hanedanlığına son vermiştir[8].
Kaynakça
[1] İnce, E. (2017). Suriye’de Baas rejiminin kuruluşu ve Türkiye. Tarih ve Günce, 1(1), 261-280.
[2] Atlıoğlu, Y. (2006). Beşşar Esad’ın siyasi ve ekonomik dışa açılım politikaları (Master's thesis, Marmara Üniversitesi, Turkey).
[3] Canyurt, D. (2018). Kazananı olmayan savaş “Suriye İç Savaşı”: Neden bitmedi, barış nasıl gelebilir?. Uluslararası Yönetim İktisat ve İşletme Dergisi, 14(4), 1103-1120. https://doi.org/10.17130/ijmeb.2018445672
[4] Uluslararası Mülteci Hakları Derneği, “Hangi Ülkede Kaç Tane Mülteci Ver?”, 4 Ocak 2025 tarihinde https://umhd.org.tr/page/hangi-ulkede-ne-kadar-multeci-var/341?utm adlı adresinden alındı.
[5] UNHCR, “Global Trends: Forced Displacement in 2024”, 4 Ocak 2025 tarihinde https://www.unhcr.org/us/global-trends adlı adresinden alınmıştır.
[6] Mülteciler Derneği. (2024), “Türkiye’de Suriyeli Sayısı Ağustos 2024”, 2 Ocak 2025 tarihinde https://multeciler.org.tr/turkiyedeki-suriyeli-sayisi/ adlı adresinden alındı.
[7] Demir, E. (2021). Türkiye’nin Suriye politikası bağlamında TSK’nın Suriye’deki sınır ötesi harekâtlarının nedenleri ve sonuçları. Bölgesel Araştırmalar Dergisi, 5(2), 541-588.
[8] Anadolu Ajansı, “Suriye’de rejim karşıtı muhalifler nasıl kazandı?”, 4 Ocak 2025 tarihinde https://www.aa.com.tr/tr/analiz/suriyede-rejim-karsiti-muhalifler-nasil-kazandi/3423673 adlı adresinden alındı.
Şen, A. (2016). Tüm yönleriyle Suriye Devrimi (2011–2016). Yapı‑Bozum Yayınları.
Yorumlar