top of page

Dünya Savaşında Propaganda Teknikleri (Propaganda Technique In The World War) Harold Lasswell - 1927

  • Yazarın fotoğrafı: Hasan Bakır
    Hasan Bakır
  • 8 Ağu
  • 7 dakikada okunur

hasan-bakir,propaganda-kitap

Savaş, adeta bir kıyma makinesi gibi insanlığı öğütürken, bu kan denizine yeni bedenlerin ikna edilmesi gerekiyordu. İnsanlar, çoğu zaman kendilerine ait olmayan bir dava uğruna bedel ödemeye razı edilmeliydi. Kendi evlatlarının bu kıyma makinesinde öğütülmesini kabullenmeleri isteniyordu. Bu noktada devreye propaganda girdi.


İnsanlık, farkına bile varmadan adeta bir ameliyat masasına yatırıldı; inançları, değerleri ve davranışları sistematik biçimde incelendi. Hangi inanç ne işe yarar? Hangi korku hangi yönlendirmeyi sağlar? Egemen güçler, bireyi bir insan olarak değil, hedefe giden yolda sadece bir taş olarak gördü ve öyle davrandı. Artık önemli olan bireyin ne düşündüğü değil, neyi nasıl düşüneceğinin belirlenmesiydi. Düşüncenin sınırları, iktidarın çizdiği çerçeveyle şekilleniyordu.


Lasswell Propagandayı Anlatıyor


Lasswell, propagandanın en düşük zekâdan en keskin zekâya kadar her kesime hitap etmesi gerektiğini söyler. Propaganda personeli, hitap etmeleri gereken grubun iç yapısını iyi bilen kişiler arasından seçilmelidir. Propagandacının taktik ölçütleri ise:


1. Belirli grupların ilgisini uyandırmak;

2. Rahatsız edici fikirleri etkisizleştirmek;

3. Stratejik amaç gerçekleşmeden önce çürütülmesi muhtemel yalanlardan kaçınmak  

şeklinde sıralanır.


Lasswell’e göre propaganda, savaşta düşmana uygulanan üç operasyondan biri olarak görülmektedir. Bu üç operasyon ise: ekonomik baskı (ambargo, yedek malzemelere, hammaddelere, gıdaya erişimin engellenmesi), askerî baskı ve propaganda.


Savaş zamanı kamu çalışmaları ön plana çıkmakta, propaganda halkın ödevlerini yerine getirmesindeki “morali” sağlamaktadır. Lasswell: “Yüksek morale sahip bir millet, üzerine düşen görevleri, ancak ciddi direnişler ortaya çıktığında ölçülebilen belli bir ivme sayesinde yerine getirebilir. Yüksek moralin geleneksel göstergeleri; coşku, kararlılık, özgüven, eleştirel davranışların ve şikâyetlerin yokluğudur.” der. Morali ise birden fazla unsurun etkileyebileceğini söyler. Halkın askere güveni, askerin disiplini, erzakların dağıtımı ve kalori miktarı, eğlence, sigara gibi yan ihtiyaçların dahi sağlanması, moral üzerine etki eden unsurlardandır.


Lasswell propagandayı, “hikâyeler, söylentiler, raporlar, resimler ve diğer sosyal iletişim biçimleri yoluyla kamuoyunun kontrolüyle ilgilidir. Propaganda, çevredeki veya organizmadaki diğer koşulları değiştirmekten ziyade, sosyal önerinin doğrudan manipülasyonu yoluyla görüşlerin ve tutumların yönetilmesiyle ilgilenir” olarak tanımlar.


Propaganda yapılırken, aslında halk bir örümcek ağına düşmüş sinek gibi dört bir taraftan kuşatılmıştır. Bilgilenmek için aldığı gazete, hâkim gücün süzgecinden geçmiş ve halka ulaşmasına izin verilmiş bilgiler olarak propagandaya hizmet ederken, aslında genel kültüründe bulunan bir eğlence, onu gerçek mevzulardan ve sonuçlarından uzaklaştıran, dikkatinin dağılmasını sağlayan bir aygıta dönüşmektedir.


İnsan, her yerden kuşatılmış ve eleştirel düşünceyi yitirmeye başlamıştır. Burada propagandistin yapacağı tek şey ise halkı ikna edebileceği bir şeytan bulabilmektir.


Propagandanın Amacı


Lasswell, propagandanın amaçlarını şöyle sıralamaktadır: halkın düşmana karşı nefretini harekete geçirmek, müttefiklerin ve tarafsızların dostluğunu kazanmak ve düşmanın moralini bozmaktır. Yani propaganda, iç ve dış olarak iki ana koldan yapılırken, yurt içinde hedef sivil birlik iken; yurt dışında ise tarafsızları kendi safına çekmek, müttefiklerle dostane ilişkileri devam ettirmek ve düşmanın moralini bozarak saflar arasında kırılmayı sağlamaktır.


Sivil Birliğin Sağlanması


Lasswell: “Sivil birlik, kasların düzenlenmesiyle değil, hareketlerin değil, fikirlerin tekrarıyla sağlanır. Sivil zihin, eğitimlerle değil, haberlerle standartlaşır. Propaganda, bu sürecin desteklenip kolaylaştırılması için kullanılan yöntemdir.” der. Lasswell, sivil birliğin sağlanmasını, siyasî iktidar için hayati olarak görmüştür. Sivil birliği sağlayamayan bir iktidarın, savaşta dış düşmana karşı başarılı olma ihtimalini mümkün görmemiştir. Sivil birliğin sağlanması, insan kaynağından yararlanmayı ve ekonomiyi canlı tutmayı sağlar.


General Ludendorff şöyle yazmıştır: “İyi propaganda, gerçek siyasi gelişmelerin çok ilerisinde olmalıdır. Politikanın hızını belirlemeli ve kamuoyunu şekillendirmeli, ancak bunu yapıyor gibi görünmemelidir.”


Propagandada, siyasî iktidarın kimliğinin açık olması genelde faydalıdır. Fakat niyetini açık etmesi, yaptığı işin doğrudan bir propaganda olduğu izlenimini halkta oluşturur ve beklediği etkiyi yaratmaz. Burada yapılması gereken, genel olarak halkın ihtiyacını karşılamak veya kaderine ortak olan biri olarak ortaya çıkmaktır. Lasswell bunu şöyle açıklar: “Kamu yararı adına bilgilendir, ikna et, kandır ve baştan çıkar. Çoğunluk geleneğini koru ama çoğunluğa hükmet.”


Savaş zamanı, askerî harekâtlarda yaşanan olumsuz durumların doğrudan dolaşıma sokulması, halkta inşa edilen moralin çökmesine neden olur. Lasswell, bunun genelde her kurumun kendi kayıplarını kendilerinin duyurmasından kaynaklandığını belirtmektedir. Buna göre, halka ulaştırılması gereken haberler tek bir merkezin süzgecinden geçerek kamuoyuna hazır hâle getirilmelidir. Eğer olumsuz bir haber varsa, onu dengeleyecek iyi bir haber de akabinde sunulmalıdır.


Winston Churchill’in, “Kötü bir haber geldiğinde, yayınlamak için onu dengeleyecek iyi bir haberin gelmesini beklerdi.” durumunu örnek vererek, kötü bir başarısızlığın ardından onu dengeleyebilecek bir başarının da kamuoyuna sunulması gerektiğini belirtir.


Haberlerin gizlenmesi ilk bakışta faydalı bir şeymiş gibi görünse de uzun vadede siyasî iktidara zarar verir. Cephede uğranılan bir kaybın kamuoyundan gizlenmesi, halkın bu bilgiyi başka bir kaynaktan elde etmesine neden olur. Çünkü savaşlar, halkın bilgi alma ihtiyacını artırmaktadır. Eğer bunu düşman unsur fark eder ve devreye girerse, saklanan gerçeklik düşman unsurun çıkarına uygun olarak halka arz edilebilir. Bu da halkın iktidara olan güvenini sarsarak o zamana kadar yapılan propagandayı boşa çıkarabilir. İktidar halk güvenini sağlamalıdır.


Lasswell bunun çözümünü ise şöyle açıklar: “Ancak psikolojik sınırlar, coğrafi sınırlarla hiçbir zaman tam olarak örtüşmez ve doğrudan sansür hiçbir zaman tam anlamıyla başarılı olmaz. Bu yüzden hükümetler, istenmeyen fikirleri gizlemektense onları etkisizleştirmeyi öğrenir.”


Sivil birliği sağlamada, yurt içindeki farklı mezhep ve dini görüşlerin birliği de önemlidir. Lasswell: “Dinî coşkunun hâlâ birçok insanın kalbini harekete geçirme gücüne sahip olması nedeniyle, savaşın ruhani ve kilise tarafından yapılan yorumlarını her mezhep sözcüsünün dile getirmesini göz ardı eden propagandacı zayıftır. Her dinî cemaat, düşmanın yenilgisinde kendi tanrılarının, din adamlarının ve doktrinlerinin zaferini görmeye ikna edilmelidir.” der.


Farklı görüşlerdeki ayrılıklar giderilerek veya ötelenerek, bu savaşta herkesin bir ortak çıkarının olduğu ve bu çıkarın birlikle beraber elde edilebileceği düşüncesi önemlidir.


Müttefiklere ve Tarafsızlara Karşı Propaganda


Tarafsızlara karşı yürütülen propaganda da hedef, tarafsızı kendi tarafına çekmek veya onunla dostane ilişkiler yürüterek düşman safına girmesini engellemektir.


Müttefik propagandasında yapılan en zeki iş, dönemin İngiltere Dışişleri Bakanı olan Balfour’un Siyonizmi teşvik etmesi ve İngiliz hükümetinin Filistin’de bir Yahudi Ulusal Yurdu’nun kurulmasını taahhüt etmesidir (Balfour Deklarasyonu). Bu durum, Amerika’daki Yahudilerin savaşa olan ilgisini artırmış ve Almanya’daki Yahudilere karşı etkili propaganda yürütmek için güçlü bir malzeme elde edilmiştir. Bu durum, düşman içindeki azınlıkların desteklenmesi ve düşman topraklarında bölücülük faaliyeti yürütülmesidir.


Lasswell bu duruma şu örneği verir: “Yahudiler ise Çarlık rejimine karşı derin bir antipati besliyor ve pek çoğu Alman tarafını destekliyordu. Basınlarında sık sık şu tür haberler yer alıyordu: Savaş başladığında hemen (Fransız ordusuna) katıldım, ancak Lyons kampına varınca, benimle birlikte birçok Yahudinin sadece suçlulardan oluşan bir lejyonda toplandığını görünce şaşırdım. Her taraftan hakarete uğradık. Soğuk siyah kahve ve kuru ekmek verildi; itiraz ettiğimizde “Pis Yahudilersiniz, sadece yemek için geldiniz, başka hiçbir şey için değil” denildi. Yemeyi reddettim ve hastalandım. Hastaneye gitmek için çavuşa başvurduğumda beni dövmeye başladı, vb.”


Lasswell müttefik ve tarafsızlara karşı propagandayı şu cümlelerle anlatır: “Bir müttefikle dostane ilişkileri korumak için temel temalar, savaşın yürütülmesinde gösterdiğimiz yoğun çaba ve müttefikin değer verdiği savaş amaçlarına içten katılımımızdır. Bu, saygı ve takdir gösterileriyle ve iç propaganda temalarının tamamıyla desteklenebilir. Bir tarafsızın dostluğunu kazanmak için, tarafsızı kendi çıkarlarını düşmanımızın yenilgisiyle özdeşleştirmeye yönlendirin. Olağan araçlara ek olarak, tarafsızı askeri olmayan bir alanda aktif işbirliğine çekmeye çalışın. Tüm bunlar başarısız olursa, savaşın dehşetini, düşmanın barış yapmaya isteksizliğini vurgulayarak pasifizmi güçlendirin ve iki tarafsız ülke arasında sorun çıkarın.”


Tarafsız ülkelere gelindiğinde ise Lasswell, tarafsız kamuoyunun dostluk menfaatine uygun şekilde denetlenmesi ve yönetilmesi gerektiğini söylemiştir. Örnek olarak, Fransız bir kamu görevlisinin “İtalyanlar galibin yardımına koşmak için bekliyor” demesinin İtalyan kamuoyunda kırgınlığa neden olduğunu belirtmektedir.


Bu gibi durumlarda, tarafsız veya müttefik halklarda çıkarların ortak olduğu, bizim kazandığımız düzlemde onların da kazançlı çıkacakları algısı oluşturulmalıdır. Aksi yönde, bizim kaybettiğimiz bir savaşta onların kazanabileceği bir şeyin olmadığı düşüncesinin tohumları ekilmelidir.


Düşmana Karşı Propaganda


Siyasal iktidar, yurt içinde düşmana karşı nefreti sürdürmek için düşmanı şeytanlaştırma ihtiyacı duymaktadır. Savaşın aslında düşmanın vahşi arzularının bir sonucu olduğu, kendisinin ise halkı bu vahşetten korumak zorunda kaldığı için savaşa başvuran olarak tanıtılmalıdır. Düşmanın işlediği savaş suçları kamuoyuna tanıtılarak, halkta düşmana karşı bir tiksinti uyandırılmalıdır.


Lasswell şu örneği verir: Kaiser II. Wilhelm tarafından Lustgarten’de dalgalanan kalabalığa hitap ederken çalınmıştır: “Almanya için kaderi bir saat geldi. Her yerde kıskanç halklar bizi haklı savunmamıza zorlamaktadır. Kılıç elimize zorla verilmiştir. Umarım son anda yaptığım çabalar, rakiplerimizin bizimle aynı görüşü paylaşmasını ve barışın korunmasını sağlamazsa, Tanrı’nın yardımıyla kılıcı öyle bir kullanırız ki, onu şerefle tekrar kınına koyarız. Savaş, bizden büyük mal ve can fedakârlıkları isteyecektir; ancak düşmanlarımıza Almanya’yı kışkırtmanın ne anlama geldiğini göstereceğiz. Şimdi sizi Tanrı’ya emanet ediyorum. Kiliseye gidin, Tanrı’nın önünde diz çökün ve yardımını ve cesur ordumuz için dua edin.”


Bunun yanında, kamuoyunda tiksinti oluşturmak için yürütülen faaliyetlere Kadavra Hikayesi örnek verilebilir.


Kadavra Hikayesi: İngiliz Ordu İstihbaratı Şefi Tuğgeneral J. V. Charters’ın masasına tesadüfen iki ele geçirilmiş fotoğraf ulaşmıştı. Bunlardan biri, cephe gerisinde gömülmek üzere götürülen ölü Alman askerlerini gösteriyordu; diğeri ise sabun fabrikasına taşınmakta olan ölü atları. Charters, Çinlilerin atalarına duyduğu saygıyı ve Almanlara karşı Çin kamuoyunun ne yönde olduğunu kestirememeyi göz önünde bulundurarak, bu iki fotoğrafın başlıklarını bilinçli şekilde birbirleriyle değiştirdi ve düzenlenmiş malzemeyi yayımlanmak üzere Şanghay’a gönderdi. Böylece “sabun fabrikasına götürülen Alman kadavraları” haberi kısa sürede Avrupa’ya ve Amerika’ya ulaştı ve Almanlara karşı tiksinti ile küçümsemenin yayılmasına hizmet etti. Elbette bu düpedüz bir yalandı. Ama inandırıcıydı ve savaş sırasında tamamen çürütülmesi imkânsızdı.


Düşman propagandasında önemli bir husus da düşman hatlarına propaganda malzemelerinin sızdırılmasıdır. Cephe hatlarında bekleyen düşman askerlerine, geride bıraktıkları aileleri tarafından yazılmış gibi gösterilen mektupların sızdırılması, askerdeki savaşma arzusunu kırarak eve dönmesine neden olabilir.


Sonuç


Sonuç olarak, savaşın taraftarı olan devletler, cephede yürüttükleri savaşın yanında kamuoyunun onayını almak, müttefik kazanmak ve düşmanların moralini bozmak adına birçok propaganda faaliyetinde bulunmuştur.


Kamuoyunun onayını almak, savaşın ve ekonominin sürdürülebilmesi için hayati önem taşımaktadır. İnsanlar savaşmaya ve üretmeye ikna edilmelidir.


Müttefik ve tarafsız ülkeler ile dostane ilişkiler oluşturulmalı ve sürdürülmelidir. Tarafsızları kendi safımıza çekemiyorsak bile düşman saflarına katılması engellenmelidir.


Propaganda yapım aşamasında taraflar etkin bir biçimde kitle iletişimini kullanmıştır. Gösterime giren sinema filmleri, düşmanın şeytanlaştırılmasında kullanılırken, düşman hatlarına sızdırılan gazete kupürleri düşman askerlerinin moral ve motivasyonunun bozulmasını sağlamıştır.


Yayımlanan savaş raporlarıyla düşman unsurların işlediği savaş suçları belgelenmiş ve düşmana karşı nefret körüklenmiştir. Bunu yaparken çoğu kez yalana da başvurulmuştur. Örneğin Yahudi pogromuna ait görseller üzerinde oynanarak, sanki savaş suçu işlenmiş gibi izlenim oluşturulmaya çalışılmıştır. Fakat bu tür yalan içeriklerinin kullanılması amaca ulaşmada engel olabilir. Propagandist, yalan içerik kullanacak ise kolay bir şekilde yalanlanamayacak içeriklere başvurulmalıdır.


Yapılan propagandanın nihayeti şüphesiz sahadaki askeri başarılardır. Propagandanın amacı siyasal iktidara insan kaynağı sağlamayı amaçlasa da sahadaki başarısızlıklar, yapılan propagandayı boşa çıkartabilmektedir.

Hasan Bakır

Ankara- 07.08.2025



Yorumlar


©2022, Hasan Bakır tarafından kurulmuştur.

bottom of page