Yazıdan İmparatorluğa – İletişim Tarihi
- Hasan Bakır

- 21 Eyl
- 4 dakikada okunur
Bu yazıdaki amaç, yazının insan topluluklarındaki idari anlamda kullanım amacı ve gelişim sürecine kısaca değinmektir. Böylece yazı tarihinin anlatımıyla birlikte kitle iletişim araçlarına bir kapı aralamak amaçlanmaktadır. Yazıyı sadece bir medeniyetin ortaya çıkarmadığını ve toplumların birbiriyle ilişkisi sonucu farklı coğrafyalarda, o bölgeye özgü imkân ve ihtiyaca göre geliştiğini unutmamakla beraber burada hepsinden bahsedemeyeceğimi de belirtmek isterim.

Yazının Doğuşu
“İnsan işaret kullanan bir varlıktır” der Petrie (1912). Geçtiği bir yolu hatırlamak, avladığı hayvanların sayısını belirlemek veya sahiplik belirtmek için işaretler kullanır insan. Kullandığı işaretler, toplum içerisindeki insan ilişkilerini kolaylaştırmaya yarayan bellek yardımcılarıdır. Fakat artan nüfus ve nüfus artışına bağlı gelişen karmaşık insan ve toplum ilişkileri, kullanılan işaretleri ve diğer araçları yetersiz kılıyordu. Bu karmaşa, yazının ortaya çıkmasını zorunlu kıldı.
Max Weber'e göre bürokratik idare, "... temelde bilgi üzerine kurulu denetim uygulaması anlamına gelir" (Crowley & Heyer, 2019). Yazı, bürokratik idarenin ihtiyaç duyduğu bilgiyi sağlamak adına Sümer’de İÖ 3500 yılında ortaya çıktığı varsayılmaktadır. Erdoğan’a göre (1999), yazının ilk ihtiyaç duyulduğu ve kullanıldığı alan ekonomik olduğu için yazının içeriği malın hüviyeti, mülkiyetin belirlenmesi, hesap kaydı vb. konulardır.
Sümer’de çivi yazısı kullanılırken, Mısır medeniyetinde ise hiyeroglif yazı sistemi kullanılmaktaydı. Kullanılan ilk yazı sistemi karmaşık bir yapıya sahipti ve okumak ile yazmak için eğitilmiş insan rezervine ihtiyaç duyuluyordu. Bu durum, yazıcılardan oluşan elit bir sınıfın ortaya çıkmasına neden oldu. Innis’e göre (çev. 2006), okuryazarlık refaha ve toplumsal düzene ulaşmada bir sıçrama tahtası görevi görmekteydi. Yazıyla gelirler, kiralar, vergiler kayıt altına alınıyor ve kralın anlayacağı şekilde yazılıyordu. Böylece yazarlık ayrıcalıklı bir meslek haline gelmişti. Yazar, kralın yanında ve önemli meclislerde bulunuyor, kralın mutfağından yiyor ve vergi ödemiyordu. Çünkü geliri yazı yazarak kazanıyordu.
Yazı, soyut olan bilgiyi somutlaştırarak işlenebilir, tekrar tekrar üzerinde çalışılabilir hale getirdi. Fakat Sümer ve Mısır yazısı, yapısı gereği anlaşılması zor ve gündelik ile tarihi meselelerin anlatımında yetersiz kalıyordu. Fenikelilerin geliştirdiği alfabe sistemi bu ihtiyacı büyük oranda karşılasa da, Yunanlıların eklediği sesli harflerle daha kullanışlı bir forma sahip oldu.
Yunanlılar, öncelikle Fenike alfabesini sağdan sola, soldan sağa olacak şekilde (boustrophedon tarzı) yazıyorlardı. Fenike alfabesine sesli harfleri ekleyip alfabeyi tersyüz ederek soldan sağa yazmaya başladılar (Innis, çev. 2006).
Yazı ile birlikte insan, hafızası dışında yeni bir şeye başvurmaktaydı. Soyut olan düşünce somut hâle gelmiş, bilgi işlenebilir olmuş ve bilginin gelecek nesillere aktarılması sağlanmıştır. Bu durum, bilginin birikmesini ve gelişmesini olanaklı hâle getirmiştir. Fakat bazı düşünürler, yazıya insan aklına zarar verdiği gerekçesiyle şüpheyle yaklaşmıştır.
Örneğin, Innis'in Platon'un Phaedrus adlı eserinden aktardığı alıntıda Sokrates şu hikâyeyi anlatır: “Bu buluşunuz, öğrencilerin ruhlarında kayıtsızlık yaratacak, çünkü onlar kendi belleklerini kullanmayacaklar; kendi dışlarındaki yazılı harflere güvenecekler ve kendilerininkini hatırlamayacaklar. Özgül keşfiniz belleğe değil, ancak anımsamaya yapılmış bir katkıdır ve siz çömezlerinize gerçeği değil, sadece gerçeğin dış görünüşünü verdiniz; onlar birçok şeyi duymuş ve hiçbir şey öğrenmemiş olacaklar; onlar her şeyi biliyor gibi görünecekler ve genelde hiçbir şey bilmiyor olacaklar; onlar bilgeliğin, gerçeklikten yoksun görüntüsüne sahip sıkıcı bir topluluk olacaklar.” (Innis, çev. 2006)
İmparatorluklar ve İletişim Araçları
Yazının kullanılması, devlet idaresinde ve ticarette büyük bir etki oluşturdu. Fakat yazı için kullanılan araçlar, imparatorlukların merkezileşmesinde önemli bir faktördü.
Sümerler kil tabletler kullanıyordu. Hazırlanan ıslak kil üzerine yazılar yazılıyor ve kurutuluyordu. Daha sonra değiştirilmesini önlemek adına pişiriliyordu. Kil tabletler yazıyı olanaklı kılsa da, hacimsel yapısı ve ağırlığı onun uzun mesafelerde kullanılmasını zorlaştırıyordu. Bu yüzden kil tabletler, sınırlı bir alanda kayıt altına alınan bilgilerle merkezileştirmeyi olanaklı kılıyordu.
Mısırlılar, Afrika’ya özgü olan papirüs bitkisinin yapraklarını ezerek rulo hâline getiriyor ve bir fırça yardımıyla, sağdan sola siyah ve kırmızı renkler kullanarak yazı yazmada kullanıyordu. Papirüs, kırılgan yapıya sahip olsa da hafifti ve uzun mesafelerde kullanılmaya, kil tabletlere göre daha elverişliydi. Innis’e göre papirüsle birlikte düşünce hafiflik kazandı: “Papirüs ve papirüs rulosuna dayalı yazılı gelenek, merkezileşmiş bürokratik yönetimin öne çıkışını destekledi” (çev. 2006). Papirüs, merkezden gelen emirlerin uç bölgelere taşınmasını kolaylaştırarak atanan yöneticilerin denetimini olanaklı kılıyor ve imparatorlukları daha merkezi bir hâle getiriyordu.
Innis, kırılgan ve dayanıksız yapısından dolayı papirüsün deniz seferleri gibi zorlu yolculuklar için elverişsiz olduğunu belirtmektedir. Müslümanlığın yayılmasıyla birlikte papirüs ihracının azaldığını vurgular. Bunun yerine, papirüsten daha dayanıklı fakat daha maliyetli olan hayvan derisinden yapılmış parşömenler ön plana çıkmaktadır. David Godfary, yazının girişinde parşömenin papirüse göre daha dayanıklı olmasının dini örgütlenme için çok daha uygun olduğunu söyler. Innis ise parşömenlerin dini kutsal kitaplar ile hukuk için kullanıldığını söyler. Aynı zamanda parşömenin büyük boyutlu kitapların üretimini kolaylaştırdığını da ekler (çev. 2006).
Müslümanlar, ele geçirdikleri bölgelerde buldukları eserleri kendi dillerine çevirmişlerdir. Böylece, “İslam toplumları Yunan kuramını, kendilerine ve dini egemenlerine düzeni sürdürmek ve başarıya ulaşmak amacıyla yardımcı olacak olan uygulamalı teknolojiye dönüştürdüler” (Crowley & Heyer, 2019). Müslümanlar, Yunanlılardan aldıkları felsefe ve tıbbi ilimleri geliştirerek yazıyı, idari güçlerini artırmada bir araç olarak kullandılar.
Görece dayanıklı ve daha düşük maliyetlerle üretilen kâğıdın, tahmini olarak İS 1. veya 2. yüzyılda Çin’de ortaya çıktığı düşünülmektedir. Innis’e göre kağıt, Batı’ya Persler tarafından götürülse de yapım teknikleri Müslümanlarca öğretilmiş ve yaklaşık 1500 yıllarında Avrupa genelinde kağıt fabrikaları açılmıştır.
Avrupa’da yazı, Kilise’nin tekelindeydi. Yazıcıların oluşturduğu lobi, bilginin bir elde toplanmasının yanında kitap üretim ve çoğaltım maliyetlerini de yükseltiyordu. Bu durum, ilk örneklerine Çin medeniyetinde karşılaştığımız matbaanın kullanılmasıyla ortadan kaldırıldı.
Kaynakça
Erdoğan, İ. (1999). Eski çağlar ve ilk imparatorluklardaki egemen iletişim biçimleri üzerine bir değerlendirme. Kültür ve İletişim, 2(4), 15-47.
Crowley, D., & Heyer, P. (2019) İletişim Tarihi. İstanbul: Siyasal Kitapevi
Innis, H. A. (2006). İmparatorluklar ve iletişim araçları (Çev. N. Törenli). Ankara: Ütopya Yayınevi.
Petrie, W. M. F. (1912). The formation of the alphabet. London: Macmillan and Co.; Bernard Quaritch.
Süllü, Z. (2018). Sözlü kültürden dijital kültüre iletişim ve iletişim araçlarının tarihsel kökenleri. Kastamonu İletişim Araştırmaları Dergisi, (1), 119-135.
Gönenç, Ö. (1993). İletişimin tarihi. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi| Istanbul University Faculty of Communication Journal, (18).







Yorumlar